ŞIRNAK – Annesine koşan bir çocuğun “Dayê bêhna sêva tê (Anne elma kokusu geliyor)” sözleriyle hafızalara kazınan Halepçe Katliamı’nın üzerinden 30 yıl geçti. Çocuğuyla birlikte yerde can veren annenin fotoğrafı ise dün gibi hatırlanıyor.
İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçen ve yeni doğmuş çocuğu ile birlikte can vermiş bir annenin yerde çekilmiş bir fotoğrafıyla hafızalara kazınan Halepçe Katliamı’nın üzerinden 30 yıl geçti. Irak Federe Kürdistan Bölgesi’ne bağlı Süleymaniye kentinin yaklaşık 100 kilometre uzağındaki İran sınırı yakınlarında bulunan Halepçe’de yaşanan olay dünyada yaşanan en acı katliamlardan biri olarak kabul edilir.
KÜRT’ÜN PAYINA ‘KATLİAM’ DÜŞTÜ
22 Eylül 1980’de İran ile Irak arasında baş gösteren savaşın sonlarına doğru Saddam Hüseyin, 1986 ile 1988 yılları arasında Kürtlere karşı Enfal Harekatı operasyonu başlattı. Saddam Hüseyin, dönemin Kürt partilerinden Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ile Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) birbirleri arasındaki çatışmalara son verip, İran ordusunun Halepçe’ye girmesine izin vermesi üzerine kente yöneldi. Halepçe’de başlayan isyan üzerine, Saddam Hüseyin de “Kimyasal Ali” ismiyle tanınan Korgeneral Ali Hasan al-Majid al-Tikriti’ye kimyasal bombaları kullanma talimatı verdi.
“Kimyasal Ali”nin verdiği emirle havalanan Irak ordusuna bağlı 8 MiG-23 uçaklar, Halepçe’yi 3 gün boyunca bombardıman altına aldı. İlk olarak konvansiyonel silahlarla camların kırılması sağlandı, daha sonra ise, harekatın ikinci aşmasına geçildi. Kimi araştırmalara göre 12 kimyasal maddenin karışımından meydana gelen kokteyl, kim araştırmalara göre ise hardal ve sarin gazları olarak bilinen bombalar harekatın ikinci aşamasında kente bırakılmaya başlandı.
‘ELMA KOKUSU’NA KOŞAN ÇOCUKLAR BİR DAHA DÖNMEDİ
Öldürücü gücü maksimum olan bombardımandan dolayı yayılan zehirli gazlar, kısa sürede birçoğu binlerce insan yaşadığı alanları kapladı. Can havliyle kendini sokaklara atan binlerce insan, gazlardan dolayı yavaş yavaş can vermeye başladı. Küçük bir çocuğun koşarak, “Dayê bêhna sêva tê. (Anne elma kokusu geliyor)” diyerek annesiyle son kez konuştuğu yerde, bombardımandan dolayı 5 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiği, 7 binden fazla insanın ise yaralandığı açıklandı.
GERÇEK RAKAMLAR HİÇBİR ZAMAN AÇIĞA ÇIKMADI
Ancak gittikçe şiddetlenen “elma kokusu”ndan dolayı yaşamını yitirenlerin sayısının daha fazla olduğu, bölgeye gelen yabancı heyetler tarafından daha sonra tespit edildi. Katliama dair gerçek rakamlara ulaşılamasa da, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), katliamın bugüne kadar 43 bin 753 kişinin hayatını kaybetmesine, 61 bin 200 kişinin de sakat kalmasına yol açtığını açıkladı.
O dönem 75 bin civarında nüfusu sahip olan Halepçe’nin büyük bölümü bu saldırıdan sonra boşaldı. Binlerce insan, ölümün nerden geldiğini anlayamadan hayata veda eden yakınlarını toprağa veremeden, İran ve Türkiye tarafına geçmeye çalıştı. İnsanların yanı sıra, kentteki tüm canlılığın yok olmasına neden olan bombardımandan kaçan çok sayıda kişi ise, sonradan yerleştikleri yerlerde açlık ve susuzluktan dolayı yaşamını yitirdi. Bombardıman son bulduktan sonra geriye yıkık bir şehir kaldı.
ETKİLERİ HALEN SÜRÜYOR
Halepçeliler, katliamın üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen atılan gazların etkisini hissetti. Geçici ve kalıcı körlüğe neden olan kimyasallar, engelli doğum, kolon kanseri, solunum hastalıkları ve kadınlarda düşük ile kısırlık vakalarının kat ve kat artmasına neden oldu.
GAZETECİ ÖZTÜRK: OT YERİNE İNSAN BEDENLERİ BİÇİLMİŞTİ
Daha sonra kente giderek, fotoğraflarıyla soykırımı tüm dünyaya duyuran gazeteci Ramazan Öztürk, dünyanın göz yumduğu katliam hakkında şu ifadeleri kullanmıştı: “Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hakimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine… Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı. Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak, kurtulmaya çalışanlardı. Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü.”
Halepçe Katliamı’ndan kısa bir süre sonra 19 Ağustos 1988 tarihinde 8 yıl savaşan Irak ve İran arasında ateşkes anlaşması imzalandı. Ateşkesten 5 gün sonra da Irak ordusu Halepçe’yi geri aldı.
HALEPÇELİLERİN YALNIZLIĞI DAHA SONRA DA DEVAM ETTİ
Tüm bunlara rağmen Halepçeliler, maruz kaldıkları soykırımın ardından da uzun bir süre yalnızlığa terk edildi. Sadece yaşamını yitirenler için anıt ve müze yapılırken, soykırıma maruz kalan yurttaşların taleplerinin bir kısmı uzun yıllar sonra karşılandı.
SADDAM HALEPÇE’DEN CEZA ALMADAN İDAM EDİLDİ
ABD’nin 2003 yılında Irak’a müdahalesinden sonra Baas rejiminin devrilmesi ve akabinde Saddam’ın yargılama sürecinin başlamasının ardından Halepçe Katliamı tekrar gündeme geldi. Aynı yılın Aralık ayında Tikrit kentinde yakalanan Saddam Hüseyin ilk olarak 1 Temmuz 2004 tarihinde yargı önüne çıkarıldı. Belindeki zincir ve ellerindeki kelepçeyle geri dönen Saddam, 1974’te “Dini liderleri öldürmek”, 1988’de “Halepçe’de kimyasal gaz kullanarak katliam yapmak”, 1983’te “Barzani aşiretine bağlı binlerce Kürt’ü katletmek”, “30 yılda çok sayıda siyasi parti liderini öldürtmek”, “1986-1988’de Kürtleri sürmek”, “1991’de Kürt ve Şii isyanını kanla bastırmak” ve “1990’da Kuveyt’i işgal etmek” suçlamalarıyla yargılandı.
Saddam Hüseyin ile birlikte eski sekreteri Abd Hamid Mahmud, Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz, “Kimyasal Ali” lakaplı Hasan Ali el-Mecid, eski Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan’ın da aralarında bulunduğu 11 üst düzey yetkili mahkeme karşısına çıkarıldı. Saddam Hüseyin, kendisine Halepçe Katliamı hakkında sorulan soruya, “Evet, ben de o zamanlar gazetelerde böyle bir şey okumuştum” yanıtını verdi. Daha sonra suçlamalara ilişkin davaları ayrılan Hüseyin, Halepçe Katliamı’nı kendisinin yapmadığını savundu. Hüseyin’in kuzeni, “Kimyasal Ali” lakaplı Ali Hasan El Mecid de daha sonraları bu suçtan yargı önüne çıktı.
Dujayır davasından dolayı idam cezasına çarptırılan Saddam Hüseyin, 30 Aralık 2006’da idam edilirken, Halepçe Katliamı’ndan ceza almamış oldu. Uluslararası Ceza Mahkemesi olayı “soykırım” olarak tanımladı.